MEB tarafından 2019'da yapılan öğrencilerin dört temel dil becerisini(konuşma, dinleme, okuma, yazma)ölçmeye yönelik bilgisayar tabanlı uygulamanın raporu, bakanlığın sitesinden yayımlandı. Dört dil becerisi, Türkçe ders kazanımlarının iskeletini oluşturur. Öğrenciyi hayata hazırlamaksa amaç; bir öğrencinin kendini hem yazılı hem de sözlü olarak ifade edebilmesi, başkalarının düşüncelerini anlayabilmesi çok önemlidir. Hayat budur, gelişimin esası buna dayanır. İletişim, anladığımız ve anlatabildiğimiz oranda gerçekleşir.
Bakanlığın raporu, öğrencilerimizin dört dil becerisi konusunda yetersiz olduklarını ortaya koyuyor. Peki, okuduğunu ve dinlediğini anlamayan, anlatamayan bireylerin oluşturduğu toplumda gelişme mümkün olabilir mi? Bu soruya evet demek mümkün değil. Oysa iyi bir dinleyici olmak, ne istediğini ya da düşündüğünü anlaşılır şekilde ifade edebilmek, gerektiğinde de bunları yazıya dökebilmek önemlidir. Bu hayattır, öğrencilerimizi hazırlamamız gereken esas sınav budur. Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK, hayalinde sınavsız bir eğitim sistemi olduğunu söylerken öğrencilerin hayata hazırlanması gerektiğini belirtmektedir.
Dil becerileri birbirinden bağımsız değildir, birindeki eksiklik diğerlerini de etkilemekte ve ortaya kendini ifade etmekte yetersiz kalan ve bu nedenle de sosyal yaşamda sorunlar yaşayan bireyler çıkmaktadır. Bu noktada eğitim sistemimizin test odaklı sınavlardan oluştuğunu göz ardı edip tek sorumluluğu öğretmenlerin yetersizliğine bağlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zira aileler ve öğrenciler gelir sağlayan bir mesleğe sahip olmanın akademik eğitimden geçtiğine, akademik eğitim almak için de nitelikli liselerden birine yerleşmek gerektiğine inanmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin en büyük hedefi, sınavlardaki doğru cevap sayısını artırmaktır. Yardımcı ders kaynaklarının ticari bir sektör halini almış olması bu durumun kanıtıdır. Karşımızda yıllarını girdiği sınavlarda önündeki dört seçenekten birine yuvarlak çizerek geçirmeye odaklanmış bir öğrenci kitlesi var. Bu kitlenin yazılı ve sözlü anlatımını geliştirmek öğretmenler için kolay olmamaktadır.
Bir soruyu sözlü olarak cevaplamalarını istediğimde öğrencilerimden en çok duyduğum yanıt "Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum." olmaktadır. Maalesef öğrencilerimizin ciddi konular üzerinde seviyelerine uygun şekilde düşüncelerini açıklama yetisi oldukça zayıf. Türkçe Öğretmeni olduğum için öğrencilerimin okudukları kitapları da takip ederim. Birçoğunun okumaktan anladığı gençlik romanlarıdır. Bir diğer dil becerisi dinlemenin ne kadar zayıf olduğunu anlamak için ise birbirini şikayet eden, küçücük sorunları büyüten öğrencilerimize bakmamız yeterli olacaktır.
Sistemsel olarak birbirine bağlı sorunlar olduğu doğru ancak yapabileceğimiz şeyler de var. Dört dil becerisini geliştirmek Türkçe öğretmenlerinin uzmanlık alanı olsa da sorumluluk kısmı tüm öğretmenleri kapsayacak kadar geniştir.
1) Gezi, biyografi, şiir kitabı, süreli yayınlar olmak üzere farklı kaynaklara da yönelmek öğrencilerimizin önce hayata dair sorunlara daha geniş bir yelpazeden bakmalarına zemin hazırlayacak sonra da dil becerilerinin gelişimine katkı sağlayacaktır. Her öğretmen bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır.
2)Evlere gönderilen sayfalarca test ödevi, öğrencileri kolaycılığa alıştırdığından zamanla yazı yazmaktan soğutmaktadır. Sistemdeki bu iflah olmaz açık, öğrencilere edindikleri kazanımları yazılı olarak sunma fırsatı verilerek telafi edilmelidir.
3)Yazım kurallarının öğretimi, yalnızca Türkçe öğretmenlerinin çabasına bırakılmamalı, tüm branş öğretmenleri konuya gereken hassasiyeti göstermelidir.
Dört dil becerisi, iletişim demektir. Teknolojik gelişmelerin, değişime büyük ivme kattığı günümüzde, yeni yetişen neslin kendini en doğru ve en güzel şekilde ifade etmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Bu nedenle, başta Türkçe öğretmenleri olmak üzere eğitimin tüm paydaşları tarafından bakanlığın raporda belirtmiş olduğu sorun sahiplenmeli, gerekli önlemler alınmalıdır.