Gazi Üniversitesi’nin Türkçe Eğitimi bölümünden mezun olup göreve başladığım ilk yıl, okul müdürümün “Öğrencileri tiyatro çalıştırır mısın?” dediğini ilk günkü gibi hatırlıyorum. Nasıl çalıştırmazdım, tiyatroyu esas olarak üniversitede tanımış, tiyatro dersinde bir eseri sergilemenin zorluğunu ama bir o kadar da mutlu edici yanını keşfetmiştim. Tiyatro dersi hocamızın, gittiğiniz yerlerde öğrencilerinize de bu sevgiyi mutlaka aşılayın sözü ile okul müdürümün “Öğrencilere tiyatro çalıştırmayı düşünür müsün?” sözü birleşince “İstediğim tam da bu!” cevabını vermiştim. Sonraki yıllarda, öğretmenlik mesleğini benim için anlamlı kılan en önemli şeylerden biri olmuştur tiyatro.
İlkokul ve lise yıllarımda, okulda tiyatroyu yakından tanıma fırsatım olmamıştı. Devlet Tiyatroları Zonguldak’a gelmiyordu. Belki de bana uzak olan tiyatroya, bilmemekten ötürü özel bir ilgim gelişmemiş, merak da duymamıştım. Oysa bir şekilde tiyatronun o büyüleyici dünyasına kenardan olsun bakabilseydim eminim ki çok daha erken tiyatroyu severdim. Şu anda en azından öğrencilerimle tiyatro çalışabilme, onlara tiyatroyu sevdirebilme imkânına sahibim. Öğrencilere tanıtacak, sevdirecek, zamanla ne güzel işler ortaya çıkarabileceklerini gösterecek o kadar çok etkinlik var ki… Müzik, resim, tiyatro, spor…
Bu yıl ilk defa uygulanan ara tatil dolayısıyla müzik öğretmenimizin okulda sergilediği müzik dinletisinde, her biri ayrı bir cevher olan çocukları izledim. Sesleri güzel olduğu için koroya seçilen aydın yüzlü çocuklar… İçlerinden müzik eğitimi aldığı takdirde çok iyi bir ses sanatçısı olacak öğrenciler çıkabilir. Peki, ama onları doğru yönlendirebiliyor muyuz? Onlara yeteneklerini geliştirebilecekleri bir ortam sunuyor muyuz? Görev yaptığımız okullarda öğrencilerimizin yeteneklerini keşfedebileceğimiz zamana ve olanaklara sahip miyiz? Birçoğunun çok iyi bir sporcu, ressam, müzisyen, tiyatrocu olabilecek özel bir yanı var. Görebiliyor muyuz?
Her insan için geçerli olabilecek bir durum vardır: Kişi sevdiği işi yapıyorsa mutlu ve başarılı olur. Öğrencilerimle tiyatro çalıştığım zamanlarda en sık karşılaştığım sorunlardan biri de derslerinden geri kalır düşüncesiyle çocuğunu tiyatro çalışmalarına göndermek istemeyen ailelerin serzenişi olmuştur. Hele ki öğrenci son sınıftaysa… Ailelerin bakış açısına “Bu çalışmalar, çocuğumun derslerini aksatabilir.” düşüncesi etki eder, hayat durur, öğrencinin tek işi test çözmek, sınava hazırlanmak olur. Sosyal etkinlikle uğraşan her öğretmenin yaşadığı en büyük sorunlardan biri budur. Oysa hiçbir tiyatro çalışmasının öğrencilerin derslerine olumsuz etki ettiğini görmedim. Tam tersi, öğrencilerin sorumluluk duygularını geliştirerek daha başarılı olmalarını sağlamıştır. Sadece ders başarısı da değil, sosyal etkinliklerin öğrencilerin sosyalleşmeleri üzerine büyük katkıları olduğu inkâr edilemez. Yardımlaşma, paylaşma, ortak hareket etme gibi beceriler kazanılır. Öğrenciler sosyal etkinliğe başlamadan öncekine göre çok daha fazla hoşgörü sahibi olurlar. Başarılı olma hissini yaşarlar ve kendilerine olan güvenleri artar. Sahnede oyun sergilenirken sahne arkasında sırasını bekleyen çocukların heyecanını, birbirlerine yardım etmek için koşuşturmalarını, oyun arkadaşının kaybolan eşyasını bulmak için nasıl dört döndüğünü görenler ne demek istediğimi çok daha iyi anlarlar. Öğretmen ise öğrencilerine bu duyguları yaşatabilmenin mutluluğunu hisseder ki bunun sözcüklerle tarifi yoktur. Bu bütün sosyal etkinlikler için geçerlidir. Esası öğrenciye faydalı olabilmek, minik yüreklere dokunup “Sen aslında busun.” demektir.
Bugünkü eğitim sistemimiz, öğrencilere test çözmeyi ve sınavlarda başarılı olmayı dayatıyor. Başarı yalnızca sınav başarısı demek değildir. Başarı, mutluluk demektir aynı zamanda. Doktor, mühendis, öğretmen olup da tüm yaşamı mutsuz geçen kişilerin bir yanları hep eksik kalmıştır. Atanabilir miyim, iş bulabilir miyim, para kazanabilir miyim gibi endişelerle yapılan tercihlerin para getirdiği ancak mutluluk getirmediği ortadadır. 2023 Eğitim Vizyon Belgesi, yetenekleri de keşfetmenin ötesinde kişinin mutluluğunu esas alan bir felsefeye dayanır. Peki, ama gerçekte yaşananlarla Vizyon Belgesi’nin öngördükleri uyuşuyor mu, gerçekleşebilme olanağı var mı? Karamsar olmak istemiyoruz ama mevcut şartlar altında ve kısa vadede bu soruya verilecek cevap bellidir.
Toplumun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak gerçekçi bir planlamayla hareket edilmeli, ancak çok azının kazanabildiği sınavlar için öğrenciler heba edilmemelidir. Her yeteneğe eşit oranda saygı duyulmalıdır. Mutlu bireylerden oluşan toplumda huzur olur, umut olur, hoşgörü olur. Bırakın öğretmenleri, mutlu bireyler yetiştirsinler.